Aşk, belki de en fazla merak edilen, üzerinde en fazla düşünülen, konuşulan konulardan bir tanesi… Bu konunun bu kadar ilgi çekiyor olmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi de hemen hemen her insanın hayatında en az bir kez aşık olması ve en az bir kez de aşk acısı çekmesinden kaynaklanıyor olabilir. Hayatın bu kadar içinde olan, insanın kendisini hem çok iyi hissetmesine hem de acı çekmesine sebep olan “aşk” ı anlamaya çalışmak, insanın kendisini zaman zaman karşısında kontrolsüz hissettiği bir duyguyla baş etme yollarını aramasının da sebebi olabilir.  

Bilim insanları, aşk üzerine birçok çalışma yapmış ve aşkı biyolojik, psikolojik ve sosyal açılardan tanımlamaya çalışmışlardır. Bu çalışmalar, hala da devam etmektedir. Öte taraftan, bir insanın başka bir insana neden aşık olduğunun tek, doğru, net bir cevabı henüz bulunabilmiş değil. Bunun başlıca sebeplerinden bir tanesi de aşk, her ne kadar aşık olan insanlarda benzer tutum ve davranışlara sebep olsa bile, kişinin hissettiği duygunun yoğunluğu, kişinin psikolojik durumu ve yaşadığı ilişkinin dinamiklerine bağlı olarak kişiden kişiye farklı şekillerde kendisini gösterebilmesidir.

Kişinin aşkı hissetme yoğunluğu, psikolojik durumu ve ilişki dinamiklerindeki farklılıklardan bahsedecek olursak; kişinin yaşadığı duygunun, aşk etiketi altına gizlenmiş olan bir bağımlılık olma ihtimalinden de söz etmeden geçmemek gerekir. Kişi, çoğu zaman, sağlıklı romantik bir ilişki içinde değil de karşısındakine bağımlılık geliştirdiği bir ilişki içinde olduğunun farkına varamayabilir. İlişkisinde yaşadığı tüm zorluklara, çektiği tüm acılara rağmen, o ilişkide kalmak için yoğun çaba harcar ve bu durumu tanımlarken de yaşadığı duygunun aşk olduğunu varsayar. Oysa, gerçekte var olan; sağlıklı bir ilişki içinde yaşanılan aşk ve bağlanma değil; bağımlı olma durumu olabilir. 

Çoğunlukla, çocukluk döneminde, ebeveynleri tarafından sevildiğini, onaylandığını, takdir edildiğini hissedemeyen, güvenli bağlanmayı deneyimleyemeyen çocuklar, öz değer problemi yaşar ve sağlıklı ilişkiler kurmakta güçlük çekebilirler. Bir ilişki içinde, kendi gerçeklikleriyle sevilmeyi, kabul görmeyi deneyimleyemedikleri için yetişkinlik dönemlerinde de romantik ilişkilerinde kendi gerçeklikleriyle nasıl var olabileceklerini bilemeyebilirler. Bu sebeple de bu kişiler için bir kişiyle yakın ilişki, güven temelli bağ kurabilmek, oldukça güç olabilir. Yaşadıkları bu problemden dolayı da partnerlerini seçerken, farkında olmadan, yakın ilişkilenme, bağlanma problemleri yaşayan kişiler arasından seçebilirler. Kişi için en büyük ikilem; kişi, içten içe yakın ilişkilenmeden kaçındığı halde, yakın ilişkilenmeyi deneyimleyebileceği bir ilişki istediğine inanır. Öte taraftan, gerçekten yakın ilişkilenmeyi deneyimleyebileceği, bağ kurabileceği, sağlıklı ilişkiler içine girdiği an, o ilişkiyi sabote eder ve o kişi ile arasına mesafe koyar. Kişinin en büyük korkusu terk edilmektir ve yakın ilişkilenmeyi deneyimleyebileceği bir ilişkide terk edilmektense, yakın ilişkilenmeyi deneyimleyemeyeceği bir ilişkide terk edilmek, kişi için, daha az acı vericidir. Daha doğrusu, kişi farkında olmadan buna inanır.

Bağımlı ilişki döngüsüne giren kişi, ilk önce, farkında olmadan, yakın ilişki içine girme korkusu olan bir kişi seçer. O kişiyi, o kişinin kendi gerçekliği ile görüp kabul etmez. O kişiyi, zihninde yarattığı bir kişinin kalıbına sokar. Ona büyük anlamlar yükler ve o kişi tarafından sevilmek, onaylanmak ve kabul görmek için çaba harcar. Kendilik değerini, o kişinin tutum ve davranışlarına göre belirler. Karşısındaki kişiden ve ilişkiden gerçekçi olmayan beklentileri vardır; içindeki boşluğu dolduracak bir kurtarıcı olarak, ondan koşulsuz sevgi ve ilgi bekler. Beklentileri karşılanmadığı zaman kendilik değerini sorgular, öfkelenir, zaman zaman karşılarındaki kişiden nefret eder. İlişki içinde olduğu ya da ilişki içinde olmaya çalıştığı kişi zamanla daha da uzaklaşır. Yoğun şekilde terk edilme korkusu yaşadığından dolayı, ilişkide beklentileri karşılanmadığı halde, o ilişki içinde kalmak, o kişiyle kalmak, eğer terk edilmişse de o kişiyi geri döndürmek için yoğun çaba harcar. Kişinin kendisinin ne hissettiği, mutlu olup olmadığı, ilişkinin onu besleyip beslemediğini sorgulamak yerine, karşısındaki kişiyle ilişki yaşayabilmek için uğraşır. Planlar yapar. Acı çeker. Kişi, karşısındaki kişiye karşı hem olumlu hem de olumsuz duyguları aynı anda ve genellikle de oldukça yoğun hisseder. Öfke, nefret, terk edilme korkusu ve aynı anda karşısındakini yoğun şekilde arzulama gibi…Her ne kadar, tüm bu duygular, kişi tarafından aşk olarak tanımlansa bile, aslında yaşadığı aşk değil, bir tür bağımlılıktır. Genellikle, bir kişiye bağımlılık geliştirmeye yatkınlığı olan kişiler, aynı kişiyle olmasa bile, bir ilişkiden çıktıktan sonra, farklı kişilerle de benzer ilişki döngülerine girerler.  

Bu sebeple de eğer kişi, bağımlı olduğunu düşündüğü bir ilişki içindeyse veya benzer ilişki döngüleri içine giriyorsa, psikolojik destek alması, bu problemin üstesinden gelmesine ve sağlıklı ilişkiler kurabilmesine yardımcı olabilir. 

Kaynak

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir